Diyar-ı küfrü gezdim, beldeler, kaşaneler gördüm.
Dolaştım mülk-i İslamı bütün viraneler gördüm.
Ziya Paşanın serzenişi bu sözler. Batılı ülkeleri gezerken gördüğü güzel yapıtlardan sonra İslam ülkelerini dolaştığında hep harabe ve yıkıntı ile karşılaşmış.
Ziya Paşa (18251880) hürriyet, adalet, hak, hukuk, uygarlık, yeni düzen gibi temaları işleyen Batılılaşma yanlısı bir Osmanlı devlet adamı ve şairi idi.
Ziya Paşa aynı yolculuğu bugünlerde gerçekleştirseydi aynı yakınmada bulunabilir miydi! Yanıtımız, hiç abartmaya kaçmadan ve hoşgörüye sığınmadan hayır olacaktır.
Yadsınamayacak bir gerçek: Batılı ülkeler ile aramızdaki ara hızla kapanmaktadır.
Türkiyenin uygarlık yolunda Batılı ülkelerle beraber yürüme azmi, Osmanlı İmparatorluğunun gerileme devrine kadar uzanır. Kuruluş ve yükselme yıllarında Avrupalılardan bir hayli ileride olan Osmanlılar için, yılların içinde yıpranmak kaçınılmazdı. Her imparatorluğun başına gelen yükselme ve duraklamadan sonra geriye gidiş Osmanlının da kaderi oldu. Düşüşü önlemek için aydınlar zaman zaman seslerini duyurabildiler; ancak bu Cumhuriyetin ilanına dek yeterli olmaktan uzak kaldı.
700 yıllık bir imparatorluğun nihayet çöküşü eşyanın tabiatı gereği olmalı.
Avrupalılaşma yolunda atılan adımları şöyle betimlemek olası:
1839 Tanzimat Fermanı (Gülhane Hattı Hümayunu)
1876 Birinci Meşrutiyet
1881 Türk semalarında doğan güneş- Buna Mustafa Kemal Atatürk de denebilir.
1908 İkinci Meşrutiyet
1914 Birinci Dünya Savaşı-
1919 Atatürkün Samsuna ayak basışı- Evrende biz de varız. Dünya haritası yeniden ele alınmalıdır demenin ilk ihtarı.
1923 Lozan Antlaşması- Bu Avrupalılara artık beraber yaşayacağız bunu kabul edeceksiniz şeklinde bir hatırlatmadır.
1923 Cumhuriyetin ilanı - Genç Türkiyenin yükseliş devrinin ilk basamağı.
1924 Atatürk Devrimleri Devri
10 Kasım 1938 Güneş bulutların arkasına çekildi. Ne yazık! Mustafa Kemal Paşanın somut varlığı artık yok.
1939 İkinci Dünya Savaşı. Avrupalı ülkelerin bazıları arasında hegemonya yarışı. Türkiyenin savaşa bulaşmaması o yıllardaki yönetimin büyük başarısıdır. Atatürk ve yakın arkadaşlarının Yurtta sulh, cihanda sulh dileğinin kanıtlanmasıdır.
1946dan sonra ülkede demokrasi girişimleri hızlandı. İnsan haklarını devlet yönetiminin en mühim kriteri haline getirmek de vazgeçilemez bir umde oldu. Toplumun her kesiminin hedefi artık bu.
Türkiye Avrupa Birliğine resmen aday. Müzakereler, tartışmalar, danışmalar. Sonuçta Türkiye gibi büyük ve önemli bir ülkeyi Avrupanın dışında tutmanın çıkarları içinde bulunmadığını görecek her Batılı ülke. Ayrıca bunun yakışık almadığını da zaman içinde kavrayacaklar.
Avrupa Birliğinin yirmibeş üyesi var. Bunların bir kısmı Türkiyeden daha küçük ve daha güçsüz. İki yıl içinde Romanya ile Bulgaristan da birliğe kabul edilecek.
Türkiyeyi birliğe kabul etmenin bazı sakıncaları veya üye ülkeler için dezavantajları olabilir; ancak Batılıların şunu da hep hatırda tutmaları gerekiyor; Türkiyeyi dışlamak, ortak olarak almaktan çok daha sakıncalıdır.
Avrupalı hiçbir şey bağışlamaz. Karşılığını talep eder. Türkiyenin birliğe kabul edilme başvurusunu da bu kıstasla değerlendiriyor olmalı. Sen benden ne istiyorsun, sen bana ne vereceksin?
Türkiyeye No demenin ana nedeni Türkiyenin Hıristiyan olmaması gibi gizli ve örtülü bir inanca dayanıyorsa, böyle düşünen politikacıları çağ dışı olarak tanımlamak hak bilirlik olur.
Din farkı uluslar arası konularda ayırıcı bir neden olmamalı. Tam tersine değişik dinlerin bir arada yaşaması kişilerin ve toplumların bir diğerini daha iyi anlaması ve giderek sevmesi sonucunu verir.
İşte ancak o zaman dünyamız daha güzel bir dünya kişiliğini kazanır.
Mümkün olsa da Ziya Paşayı bulunduğu yerden arayıp Türkiyeye davet etsek. Göreceklerinden ve öğreneceklerinden her halde çok memnun kalacaktır.
Yazar | Yakup ALMELEK | Yaşamdan Damlalar |